06.12.2020, Pazar 13:22 0 Yorum | 70 Görüntülenme

#Anonim Şirket İdare Meclisi Tarafından İdare Ve Temsil Olunur| #Emredici Hükümler|

 

#Anonim Şirket İdare Meclisi Tarafından İdare Ve Temsil Olunur| #Emredici Hükümler|

  BELGE NO: 604

DAVA

:

#Mutabakat Metni, Hesap Özetleri Ve Faturalara Dayalı Olarak Başlatılan İcra Takibine Yapılan İtirazın İptali Ve İcra İnkâr Tazminatı|

HUKUKİ TARTIŞMA

:

#Ahmet deligöz’ün davalı şirket adına mutabakat belgesinin düzenlendiği tarihte belgeyi imzalamaya yetkili olup olmadığı, mutabakat belgesinin davalı şirket yönünden geçerli olduğunun kabulü hâlinde, davalı şirketin ödeme yaptığını iddia ettiği belgeler değerlendirilerek sonucuna göre karar verilip verilmeyeceği|

İLGİLİ MEVZUAT

:

 

GÖREV

:

Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret MahSıf)

İLGİLİ İÇTİHATLAR

:

Hukuk Genel Kurulu 2017/836 E. , 2018/1097 K.

AÇIKLAMALAR

:

#Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kahramanmaraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret Mahkemesi Sıfatı ile) davanın reddine dair verilen 10.05.2013 gün ve 2009/379 E., 2013/324 K. sayılı karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 30.06.2014 gün ve 2013/15522 E., 2014/12098 K. sayılı kararı ile;

Davacı vekili, müvekkilinin davalıya hazır beton ve benzeri malzemeleri satıp teslim ettiğini, taraflar " arasında yapılan hesaplaşma neticesinde 1.190.404,12 TL üzerinden mutabık kaldıklarını ve mutabakat belgesinin imzalandığını, davalının borcunu ödemediğini alacağın tahsili için girişilen icra takibine davalının itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline, takibin devamına, % 40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, taraflar arasında kabul görmüş ve mutabakata varılmış herhangi bir borç bulunmadığını, fatura bedellerinin davacıya büyük ölçüde çeklerle ödendiğini, bu çeklerin hesaba yansıtılmadığı gibi yazılı bir cari hesap sözleşmesi de bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.

Davalı vekili, 19.03.2012 tarihli dilekçe ile cevap dilekçesini ıslah ederek, mutabakat belgesi imzalayan kişinin davalı şirketin yetkili temsilcisi olmadığını mutabakat mektubunun taraflar arasındaki cari hesap bakiyesi ile ilgili bir ara hesap durumuna ilişkin mi olduğu yoksa cari hesap bakiyesi ile ilgili kesin ve nihai bir hesap mutabakatı mı olup olmadığı hususunun incelenmesi gerektiğini, cari hesap sözleşmesinin ancak TTK 20. maddesinin 3. fıkrasındaki şekil şartları ile feshedilebileceği dosyada fesih beyanının bulunmadığını, nihai bakiyeden sözedilmeyeceğini bildirerek davanın reddini istemiştir.

Takip ve dava 31.12.2008 mutabakat belgesine dayanmaktadır. Mutabakat belgesini davalı şirket yetkilisi sıfatıyla imzalayan Ahmet Deligöz' ün dosyaya sunulan Kahramanmaraş 4. Noterliği'nin 17 Aralık 2008 tarih 19635 Yevmiye nolu vekaletname ve Kahramanmaraş Cumhuriyet Başsavcılığı'nın takipsizlik kararının içeriğinden davalı şirket adına mutabakat belgesi imzalamaya yetkili olduğu anlaşılmaktadır. Davalı taraf gerek takibe itiraz dilekçesinde gerekse davaya cevaplarında ödeme savunmasında bulunmuştur. Ödeme savunmasını cevap dilekçesini ıslah tarihinden sonra da sürdürmüştür.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438/II. fıkrası hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava mutabakat metni, hesap özetleri ve faturalara dayalı olarak başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkilinin davalıya hazır beton ve benzeri malzemeleri satıp teslim ettiğini, taraflar arasında yapılan hesaplaşma neticesinde 1.190.404,12 TL üzerinden mutabık kaldıklarını ve mutabakat belgesinin davalı yetkilisi tarafından imzalandığını, davalının borcunu ödemediğini ve alacağın tahsili için girişilen icra takibine itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline, % 40 icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili taraflar arasında cari hesap sözleşmesi olmadığını, çeklerle yapılan ödemelerin hesaba yansıtılmadığını, kabul görmüş ve mutabakata varılmış herhangi bir borç bulunmadığını belirtmiş, ıslah dilekçesi ile de mutabakat belgesi imzalayan kişinin davalı şirketin yetkili temsilcisi olmadığını, mutabakat mektubunun taraflar arasındaki nihai bakiyeyi gösterdiğinden söz edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: somut olayda Ahmet Deligöz’ün davalı şirket adına mutabakat belgesinin düzenlendiği tarihte belgeyi imzalamaya yetkili olup olmadığı, mutabakat belgesinin davalı şirket yönünden geçerli olduğunun kabulü hâlinde, davalı şirketin ödeme yaptığını iddia ettiği belgeler değerlendirilerek sonucuna göre karar verilip verilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesi gerekmektedir.

Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 317. maddesi “ Anonim şirket idare meclisi tarafından idare ve temsil olunur.” hükmünü içermektedir.

Aynı Yasanın 319. maddesinde ise;

Esas mukavelede idare ve temsil işlerinin idare meclisi azaları arasında taksim edilip edilmeyeceği ve taksim edilecekse bunun nasıl yapılacağı tespit olunur. İdare meclisinin en az bir azasına şirketi temsil salahiyeti verilir.

Esas mukavele ile temsil salahiyetinin ve idare işlerinin hepsini veya bazılarını idare meclisi azası olan murahhaslara veya pay sahibi olmaları zaruri bulunmıyan müdürlere bırakabilmek için umumi heyete veya idare meclisine salahiyet verilebilir. Bu gibi kayıtlar bulunmadığı takdirde 317 nci madde hükmü tatbik olunur.” şeklinde düzenleme getirmiştir.

Yine davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ticari vekil;

Ticari vekil, ticari mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen diğer bir müessese sahibi tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen bazı muameleleri için temsile memur edilen kimsedir.

Bu salahiyet, müessesenin mutad olan muamelelerinin cümlesine şamildir. Şu kadar ki ticari vekil kendisine sarih mezuniyet verilmedikçe istikraz edemez ve kambiyo taahhütlerinde ve muhakeme ve murafaada bulunamaz.” ifadeleri ile açıklanmıştır.

Yasal düzenlemelere yukarıdaki şekilde yer verdikten sonra uyuşmazlığa konu kavramların açıklanmasında da fayda vardır.

Geniş bir faaliyet alanı ve iş hacmine sahip ticarî işletmelerde, bu işletmeyi kendi adına işleten kişinin (tacir), bütün işleri tek başına yürütmesine imkân yoktur. Bu nedenle tacir, ticarî işletmesiyle ilgili faaliyetleri yürütürken, başka kişilerin (tacir yardımcıları) emek ve mesailerinden de yararlanır. Tacir yardımcılarının bir kısmı, tacire bağımlı olarak çalışır; bunlar, tacirin verdiği talimat çerçevesinde ve onun nezaret-denetimi altında faaliyet gösterirler. Tacire yardımcı olan kişilerin diğer bir bölümü ise, çalışma yöntem ve zamanını serbestçe belirleme yetkisine sahip, bağımsız yardımcılardan oluşur ( Arkan, S.: Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2015, s.169).

Borçlar Kanunu’nda tanımı yapılan bağımlı tacir yardımcılarından olan ticari vekil ve ticari mümessil arasında ana hatları itibari ile bazı farklılıklar bulunmaktadır.

Ticari mümessilin, bir işletmenin tüm işlerini idareyle görevlendirilmesine ve böylece, işletmenin belirli yetkilere sahip “idarecisi” niteliğinde olmasına ve adeta işletmenin sahibi imiş gibi işletme konusuna giren tüm işlemleri (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 451. maddesindeki sınırlamalar dışında) yapabilme yetkisine sahip bulunmasına karşın, ticari vekilin temsil yetkisi, işletmenin olağan işleriyle sınırlıdır; ticari vekil, işletmenin yönetimine ve yürütülmesine ilişkin yetkilere sahip değildir. Dolayısıyla, ticari mümessil işletmenin olağan ve olağanüstü nitelikteki bütün işlerini yapma yetkisine sahip olduğu hâlde, ticari vekil, kural olarak sadece olağan işleri yapabilir; ticari vekilin, olağan işler dışında kalan alanlarda işletmeyi temsilen işlem yapabilmesi, ancak, işletme sahibince o konuda özel olarak yetkilendirilmesiyle mümkündür. Bir başka fark da şudur; 6762 sayılı TTK hükümlerine göre ticari temsilcinin tersine ticari vekil, ticaret siciline tescil edilemez.

818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 453/2. maddesindeki açık hükme göre de, ticari vekilin müvekkilini borç altına sokabilmesi için, bu konuda kendisine açıkça yetki verilmiş olması şarttır. Oysa ticari mümessilin borç altına sokan işlem yapabilmesi, bu yönde açık ve ayrıca verilmiş bir yetkinin varlığına bağlı değildir (Tacir yardımcıları, ticari mümessil ve ticari vekil kavramları hakkında, bu kararın yazımında da yararlanılan ayrıntılı açıklamalar için, bkz: Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Ticari Mümessiller ve Diğer Ticari Vekiller, ...nın Anısına Armağan, İstanbul 1978, sh: 407 ve devamı; Sabih Arkan, Ticari İşletme Hukuku, 6. Baskı, Ankara 2001, s. 167 ve devamı; Ünal Tekinalp, Kambiyo Senetlerinde Temsile İlişkin Bazı Sorunlar, Temsil ve Uygulamada Vekalete İlişkin Sorunlar Sempozyumu, 14-16 Haziran 1976, İstanbul 1977, s. 35 ve devamı; Dr. İsmail Kırca, Ticari Mümessillik, Yetkin Yayınları, Ankara 1996, s. 33 ve devamı).

Vurgulanmalıdır ki; yukarıda yapılan açıklamaların da ortaya koyduğu gibi, bir kişinin ticari vekil mi, yoksa ticari mümessil mi olduğunun çekişmeli bulunduğu hâllerde, öncelikle, o kişiye işletme sahibi (veya işletmeyi temsile yetkili kişi) tarafından verilen yetkilerin içerik ve kapsamları dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmalıdır.

Eğer verilen yetkiler, işletmenin hem olağan ve hem de olağanüstü nitelikteki bütün işlerinin idare edilmesine olanak tanıyan bir içerik ve genişlikte ise, ortada ticari mümessilin bulunduğu; buna karşılık, sadece olağan işlerle sınırlı bir yetki verilmiş ise, ticari vekilden söz edilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Yeri gelmişken şu da belirtilmelidir ki; olağan işlerin neler olduğunun belirlenmesinde, hem işletmenin niteliği, iş hacmi gibi unsurlar, hem de, yapılacak işlemlerin türü ve değeri göz önüne alınmalıdır. Örneğin, işletmenin satış politikasında değişikliğe gitmek, işletmede kullanılan makineleri daha yeni teknolojiyle üretilmiş olanlarla değiştirmek konusunda sözleşmeler yapmak, olağanüstü nitelikteki işlemlerden sayılmaktadır.

Hukuk Genel Kurulunun 19.4.2006 gün, 2006/19-165 E., 2006/213 K.; 29.11.2006 gün ve 2006/12-758 E., 2006/754 K., 05.11.2008 gün ve 2008/15-651 E., 2008/654 K sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

Görüldüğü gibi ticari temsilci ile ticari vekil arasında; atanması, temsil yetkisinin kapsamı, mahiyeti, niteliği vs. açılarından farklılık görülür. Ticari temsilcinin temsil yetkisi, iyiniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı sınır ve kapsam bakımından emredici hükümlerle tanzim edilmişken; ticari vekillerde, vekilin temsil yetkisini düzenleyen hükümler daha ziyade tamamlayıcı mahiyettedir. Ticari vekilin temsil yetkisinin sınır verilen hizmetin niteliğinden doğar; temsil yetkisinin sınırı ve kapsamı da dış ilişkideki görünüşe göre belirlenir. Ticari vekil, ticari işletmenin olağan işlerini görmek amacıyla tayin edildiğinden, temsil yetkisi de bu çerçevede olacaktır”(Ayhan, R.- Özdamar, M., Çağlar, H: Ticari İşletme Hukuku Genel Esaslar, Ankara 2014, s:355 vd.).

Yine Yönetim Kurulu Başkanı ve Başkan vekilinin imzasının yer aldığı atama hakkında konulu 2008/26 nolu genelgede: Holding bünyesinde kurulan ve Holding Şirketlerine Mali İşler Grup Şefi olarak Ahmet Deligöz’ün vekâleten atandığı belirtilmiştir. Davalı şirket ise genelgenin yayınlandığı Kipaş Holding Bünyesinde faaliyet göstermektedir.

Mevcut durum karşısında dava dışı Ahmet Deligöz’ ün hesaplaşma metninin imzalandığı tarihte davalı şirketin bağlı olduğu Holding bünyesinde Mali İşler Şefi olarak çalıştığı, söz konusu dönemde 818 sayılı BK. 453/1,2 ( 6098 Sayılı TBK 551) maddesi kapsamında ticari vekil olarak usulüne uygun bir biçimde atandığı, muhasebe, alacak ve borç ile ilgili işlemlerden sorumlu olduğu, işinin niteliği ve vekaletname kapsamına göre de olağan işler kapsamında yer alan mutabakat metnini de imzalamaya yetkili olduğunu anlaşıldığından Özel Daire Bozma kararında belirtildiği gibi imzalanan mutabakat belgesi geçerlidir. Taraflar arasındaki hesaplaşma gereği belgenin düzenlenme tarihinden önce yapılan ödemeler sonuca etkili olmayacaktır. Davalının mutabakat tarihinden sonra mutabakat belgesinde belirtilen borca karşılık bir ödemesi bulunup bulunmadığını da yazılı delillerle ispatlanması gerekmektedir. Mahkemece tüm bu hususlar gözetilerek ve denetime elverişli olacak şekilde gerekçeli kararda tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmekte iken, bu hususlara riayet edilmemiş eksik inceleme ve değerlendirme ile hüküm kurulmuştur.||

 

 

Av. Halil ÖZYOLCU - Çukurambar, 1463. Cadde, No: 4/7, Çankaya/ANKARA – Tel: 312.2846063  Belge No: 604

Yorum yapabilmek için Giriş yap ya da Kayıt ol.

SON EKLENENLER

#Cismani Zarar|

#Cismani Zarar|

07.12.2020

BİZİ TAKİP EDİN

Twitter

Facebook

POPÜLER HABERLER